USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

“Bir Seçim Nasıl Kazanılır?”

01-01-2023

“Bir Seçim Nasıl Kazanılır?”

Bu yazıda size siyaset bilimi ile ilgilenenlerin yakından bildikleri De Principatibus, (Niccolò Machiavelli, Prenslikler, 1513) ya da daha çok Prens adıyla bilinen ve iktidara yeni gelen yöneticilere tavsiyelerde bulunan eser kadar bilinmeyen bir başka tavsiyeler kitabından bahsetmek istiyorum. Gerçi Machiavelli’nin eseri daha çok “Prenslerin Aynaları” türünde siyasetname olarak da kabul edilmektedir. Bugüne kadar Prens adlı bu eser hakkında pek çok spekülasyon yapılmış ve müellifin o dönemde siyasi karmaşanın sürdüğü İtalya’da iktidarı ele geçiren yöneticinin zalim ve gaddar olmasını bile tavsiye etmesi eleştirilmiştir. Ama cumhuriyet tarzı bir yönetimi tavsiye etmesi ve haklar ve hürriyetleri savunması elbette eserin takdir edilecek başka bir boyutudur. Karışıklıklardan yararlanıp yeni bir şehri ele geçiren ya da yeni bir koloni kuran prense “ideal” olanlarla değil de verita effetuale, yani somut gerçeklerden yola çıkarak yapılabilecek olanın en iyisini yapmaya çalışmalarını tavsiye etmiştir. Hem zalim olabilmeyi hem de acı gerçeklerden yola çıkarak mümkün olanın iyisini tavsiye etmekle elbette pragmatist bir yönetim teşvik edilmiştir. Öte yandan yine İtalya’da siyaset ve yönetimle ilgili bir başka eser olan Commentariolum Petitionis (Seçim Kampanyaları El Kitabı) ya da De petitione consulatus (Konsül Olma Yolunda) ismiyle bilinen el kitabı bugün için de geçerli tavsiyeler ihtiva etmektedir.

Milattan sonra (MS) 64 yılında Roma’da bugünkü anlamda başbakan ya da devlet başkanı (sanki biraz da dinî yönü de olan) anlamında kullanılan konsüllük seçimleri varken, eser Marcus Tullius Cicero’nun aday olup olamayacağı tartışmaları sırasında kendisinden dört yaş küçük kardeşi Quintus Tullius Cicero tarafından kaleme alınmıştır. Quintus’un ağabeyi Marcus’a “seçim kazandıracak” öğütleri belki bugün için bile siyasetin en önemli unsuru ve hatta bazıları için hayati önemi haiz seçim kampanyaları için geçerli de olabilir.

Dünyadaki bütün demokratik rejimlerde seçimler belirli bir düzene uygun olarak yapılmaktadır. Bu sistemde halk daha doğrusu seçmenler kendilerini yönetecek temsilcilerine iktidarı verir ve dört ya da beş sene gibi bir dönemde faaliyetlerini beğenirlerse sonraki seçimlerde göreve devam etmesini sağlayacak şekilde oy vermeye devam ederler. Eğer memnun değillerse o zaman da iktidarı değiştirebilecek güce sahip oldukları için oylarını değiştirmek suretiyle başka temsilcilere yetki verirler. Aslında dolaylı demokrasi dediğimiz bu sistemde seçmenin elindeki en önemli koz seçimlerdir. Bu yöntemle seçmenler sadece siyasi partileri iktidara getirmedikleri gibi onların siyaset tarzlarını ve genel olarak ülke için alınacak kararları da belirlemiş olurlar. Seçimlerin belki de en önemli özelliği halkın artık beğenmediği bir siyasi grubu barışçı yollarla değiştirebilmesidir. Bunun yanında seçmenleri aktif olarak siyasetle irtibatlı bir şekilde tutması ve politikacıların da sürekli olarak halkın refahını amaçlaması bakımından da seçimler önemlidir. Dolayısıyla pek çok parti ve siyasetçi için seçimleri kazanmak, işin doğasında olduğu şekliyle ve varoluş gerekçeleri açısından çok önemlidir.

Pazarlama dilinde kullanılan “gimmick” kavramının belki seçim kampanyaları için de kullanılması belirli bir ticari ürünün satışının artırılması taktiklerinin benzer şekilde siyasi fikirlerin tercih edilmesi için de kullanılabilir. Aslında sihir veya göz boyama da diyebileceğimiz bu taktiğe göre müşteriler veya seçmenlerin dikkatleri çekilerek belirli bir yöne kanalize etmek istenmektedir. Kulağa ilk geldiğinde pek hoş bir intiba bırakmamasına rağmen seçmenin ilgisini çekebilmek için geniş çevrelerce kullanılan bir yöntemdir.

Belki “bu üründen bir alana bir hediye” ya da “bu ürün size şöyle iyi gelecek” veya “bu ürünün yanında şu oyuncak da hediye” gibi sloganlarla her gün karşılaşmaktayız. Ama “election gimmick” daha çok seçimlerde halkın oyunun nasıl elde edilebileceğine yönelik daha geniş anlamlı sözler olarak da anlaşılabilir. Mesela, öğrenci kredilerinin geri ödemesinin iptali, akaryakıt ve enerji fiyatlarının düşürüleceği sözü, yerleşim yerlerinin altyapı problemlerinin çözüleceği söylemi veya maaşlara yapılacak ilave zamlar gibi vaatler seçmeni ikna etmeye yöneliktir. Bu sözler sadece maddi konularda olmayabilir elbette, gelişmiş ülkelerde siyasi vaatler daha çok özgürlükler alanında verilebilir. Siyasetten çok beklentisi olmayan gelişmiş ülkelerde halkın oy kullanmaya ikna edilmesi için çok farklı yöntemler de kullanılabilir.

Commentariolum Petitionis (Seçim Kampanyaları El Kitabı) kitabına dönecek olursak yaklaşık iki bin sene önce siyasette kullanılabilecek taktiklerin bugün için de geçerli olduğuna hayret edilebilir. Quintus’un belki de bilinen en eski siyasi danışman olduğu göz önünde bulundurulursa tavsiyeleri doğrudan seçimi kazandırmaya yönelik uygulamaları içermektedir.

Aslında ağabeyi Marcus ilk dönem Roma İmparatorluğu’nda siyasetin dışından gelen bir aktördü. MS 64 yılının yazında seçimlere katılmak isteyen 42 yaşındaki Marcus, Roma’nın yetiştirdiği en iyi hatiplerden (orator) birisi olmasının yanı sıra varlıklı bir ailenin çocuğu olmasının avantajıyla kardeşiyle birlikte çok iyi bir eğitim almışlardı. Antik Yunan’da meşhur filozoflardan ve hatiplerden ders almış, orduda da görev yapmıştı. Pratik zekâsı ile konuşma kabiliyeti birleşince o günkü Roma’da yönetici olma seçimlerini kazanması işten bile değildi. Fakat Roma dışında bir yerleşim yerinde ve asilzade olmayan bir ailede doğduğu için Romalılar onun idareci olamayacağını savunuyordu. Hâlbuki Roma mahkemelerinde genç yaşından itibaren avukat olarak kazandığı davalar onu en iyi bilinen Roma vatandaşlarından birisi yapmıştı. Bu davalar arasında etkili politikacılar da olduğu için çevresi de oldukça genişti. Yine de asilzade olmadığı için seçimleri kazanmasının imkânsız olduğu düşünülüyordu. Zira o dönemki Roma’da siyaset birkaç etkili ailenin elindeydi ve sanki Roma Forumu’nun çevresinde şekilleniyordu. Seçim kampanyası da Roma’nın merkezinde ve belki birkaç yakın kasabada yapılıyordu. Yunanların “her bireyin eşit bir şekilde bir oyu” olduğu prensibine göre değil de kendilerinin karışık bir sistemine göre mesela askerler ya da farklı toplumsal sınıflar gibi gruplar olarak oy kullanılıyordu. Seçim zamanı Roma dışından oy kullanmaya gelenlerin sayısı oldukça düşük kalıyordu. Seçim sabahı adayların son konuşmaları dinlendikten sonra vatandaşlar tercih ettikleri adayın ismini yazdıkları tabletleri sepetlerin içine bırakıyordu. En çok oyu alan aday “konsül” sonraki aday da yardımcı olarak seçilmiş oluyordu.

Quintus’un ağabeyi için verdiği tavsiyelerden örnek verecek olursak onların bugün için bile hâlâ geçerli olduğu görülecektir.

İlk önce “ailenin ve dostlarının desteğini almalısın” ilkesine göre sadakatin evde başladığının altı çizilmektedir. Eğer eşiniz ve çocuklarınızın bile sizi desteklemediği ortaya çıkarsa bu durum en yıkıcı etkiye sahip olacaktır.

İkinci olarak, “çevrenizde hep doğru kişiler olduğuna dikkat edin” prensibine göre sizin her yerde aynı olamayacağınıza göre, sizi temsil edecek güvenilir kişilere ihtiyacınız olacaktır. Sizinle onlar arasında güven ve itimat olmazsa bu kişiler kendileri için de kampanya yapıyor olabilir, hatta sizinle birlikte görünüp sizi baltalayabilirler.

Üçüncü tavsiye olan“daha önce yaptığın iyilikleri hatırlat” prensibi biraz tepki çekebilirse de aslında yeni seçmenlere de, “Bana oy verirseniz ben de size şükran borçlu olacağım, dün olduğu gibi sizin için elimden geleni yapacağım” demenin bir başka yoludur. Burada daha önce yapılan iyiliklerin unutulmadığı gibi seçimden sonra da verilen desteklerin unutulmayacağına işaret edilmektedir.

Dördüncü olarak kardeşi Marcus’a hem Roma Senatosu hem de varlıklı ailelerinden oluşan “geniş bir destekleyici kitlesi” edinmesini tavsiye etmektedir. Zaten dışarıdan geldiği için dezavantajlı bir konumda olan Marcus’un şehirdeki farklı ilgileri olan gruplar, yerel organizasyonlar, diğer adayların pek önemsemediği çevre köy ve kasabalar ve elbette gençlerin oyunu kazanması için yapması gerekenler böyle özetlenmişti. Normalde adayın pek ilgilenmediği kişiler oy için belki kampanyadaki en yakın dostları haline gelebilmektedir. Dar bir destekleyici gruba mahkûm olmak yenilgiyi de beraberinde getirecektir.

Son olarak da günümüzde ilkeli siyaset yapanlar için ilk etapta toptan reddedilme potansiyeli bulunan “herkese her şeyi vaat et” tavsiyesi ile kendilerini dinlemeye gelen kalabalıklara onların duymayı beklediği şeyleri seçildiğinde yapacağına söz vermesi anlamına gelmektedir. Burada popülizm olduğu doğrudur. Ancak burada odaklanılması gereken konu farklı toplumsal kesimlerin ihtiyaçlarının iyi analiz edilmesi ve maksimum oranda onlara yakın söylemlerin belirlenmesidir. Elbette seçimlerden sonra yerine getirilemeyen kimi vaatler için makul ve anlaşılabilir bir açıklama yapılması gerekir. Bazı şartların değiştiği ancak elden gelenin yapıldığı samimi bir yaklaşımla söylenebilir. Ama burada asıl önemli olan nokta, seçmenlerin sizden duymak istediği şeyleri seçim öncesinde söyleyip onların desteğini almayı hedeflemenizdir.

Diğer tavsiyeleri ise daha çok iyi bir iletişim dili kullanılması ve seçim mahallinin terk edilmemesi ve tabii ki rakiplerin zaaflarının tespit edilerek yeri geldiğinde kullanılmasıdır. Seçmenin sık sık övülmesi ise belki konumu gereği Marcus insanlarla sıcak ilişki kurmada zorlanan adaylar için iyi bir tavsiyedir. Ama ne olursa olsun belki de en iyi seçim kampanyası insanlara umut aşılayan, pozitif mesajlar veren, korkutmayan bir kampanya olduğu da unutulmamalıdır.

Mustafa KAYA