Sağnak yağmurlarla başladı bu yıl Ramazan.
Koronalı günlerin yasında
Evren' in gözyaşıydı belkide yağan
Ne eskisi gibi bir sevinç var ne de heyecan
Boş sokaklar ıssız,
şehir evlere göçe uğramış,
Saatler rotayı şaşmış her an.
Çocukluğumun ramazanlarını anımsadım birden...
Karlar yağardı çatılara, inceden inceden...
Tembih ederdim anneme : "Ben de oruç tutacağım,
beni de kaldırın ha sahura! diye.
Annem söylenirdi:
"Sus da yat, sen daha küçüksün , oruç senin neyine?"
Sahur olunca ben kalkardım herkesten önce.
Bakarlar ki benle başa çıkılmayacak, pazarlık yapardık babamla yarım gün niyetine.
Kim dinlerdi ki...
Ben tam tutardım yine.
Komşu çocuklarıyla mahallede
taşları koyardık üst üste
Hölükler(küçük tepecik) yapardık hevesle
Top atılıp,yeşil ışıklı minare
şerefelerinden ezan sesi gelince, elimizdeki sopalarla hölüğü yıkar kaçardık evlerimize.
İftardan sonra alelacele
Uzun bir etek geçiriverirdik üstümüze.
Anneler, ablalar
Başını nasıl tülbentle bağlamışsa bizde bağlardık öyle.
Soluğu camide bulurduk hevesle.
Teravih namazında nasıl yatıp kalkıyorlarsa büyükler, biz de taklit ederdik gizlice.
İçimizi ilahi bir duygu sarardı
Sağ omzumuzdaki iyilik melekleri sevap yazarmış derlerdi
Cennetlik olurmuşuz ahirette
Namazdan geldikten sonra
Komşularımız toplanırdı bizim evde.
Şehriyeler dökülürdü hanek haketlerle...
İçinde çatırdayan , odun sobasının üstünde kaynardı kaçak çayımız, yanında bir büyük tencere hedik. Kestaneler...
Hem şehriye döker, hem de yer içerdik keyifle...
Sahura dek sürerdi sohbetler ve muhabbetler.
Erkeklerin gelmesiyle, dağılırdı herkes evine.
Ardından davulcu geçerdi Güm, güm...davulunu çalarak
Annem mutfağa geçerdi koşarak...
Simit aşı pişirirdi sıcak, sıcak !
Hem sıcacık, mideği ısıtsın, hem de niyetliyken tok tutsun, acıktırmasın...
Bahçedeki diş diş olmuş kardan,
karsambaç yapardık güm pekmeziyle.
Kaşıklardık ailece, yemeğin üstüne tatlı niyetine...
Bayrama çeyrek gün kalasıya
yine konu komşu, akrabalar
Aralarında gün paylaşırlar.
Sıra kime geldiyse
toplanır , kereviç yaparlar. Sohbetin yanı sıra dedikodular da var.
Kel Ayşe' nin gelini şöyle pasaklı,
Emine' nin kızının bahtı kapalı, vah yazık, evde kalmış!
Hele bir de kayınvalideler gündeme gelimişse...
Ne iç çekmeler, yakasını silkeleyip,
ne ah, vah etmeler...
Arada bir hedikler yenir, çaylar içilir.
Tepsi tepsi kimi cevizli, kimisi fıstıklı kereviçler fırına gönderilir.
Evin erkeği kahveden gelir,
artık evlere dağılma vaktidir.
Bir kaç gün kalasıya yine emek imecesiyle sırasıyla bazı evlerde yuvalama yapılıverir.
Ramazan bahar, yaz aylarına denk gelmişse evlere bidonlarla meyam şerbeti getirilir.
Bardak bardak iftarda içilir.
Yüreğe ferahlık verir.
Sırtında büyük şerbet ibriği ile Mehmet amca iki tası birbirine vurarak
" Şerbet buzzz... Yüreği yananlara... bağırıverir
Babam iftar sonrasında iki kaşık çorba içtikten sonra hemen Birinci sigarasını yakıverir.
Ninem :
" Hele karnını doyur, aç karnına fırt, fırt!!
Efinin mi patladı oğlum? " Söyleniverir.
İftardan sonra, ya Ebe Hanım' ın sinemasına, ya luna parka ramazan eğlencesine gidilir.
Cadde ve sokaklar bayram yeri gibidir.
Giysiler, yiyecekler, şekerlemeler, çerezler....
Ne aklınıza gelirse caddelere sergilenir.
Ah o çocukluk günlerim... Ah o eski ramazanlar...
Aklımıza geldiğinde gülümseyen dudaklar... Gözlerimiz nemli nemli...
Mahvettiniz beni eski ramazanlar...
AYSEL MASMANACI BEŞOĞLU
25 Nisan 2020
Gaziantep