USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

DİN-AHLAK İLİŞKİSİ

26-05-2021

DİN-AHLAK İLİŞKİSİ

Ahlak filozofları yüzlerce yıldır, insandaki ahlakın temeli konusunda düşünce üretip duruyorlar.

Dindarlar ahlakın ilahi temeli olduğunu düşünür iken, filozoflar, pragmatik ahlak ve ödev ahlakı gibi rasyonel ahlaki temeller üretmeye çalışmışlar.

Buna rağmen, tüm düşünürlerin ortak noktası ve bizim de hayatımızda gözlediğimiz bir gerçek var.

Dindar kimlik ve dini görevlerin yapılıyor olması, insanı sosyal görevlerinde daha ahlaklı yapmıyor.

Bu da bizleri dini kimlik ve dindar görünmenin, neden ahlak üretmediği konusunda düşünmeye davet eden bir görüntü.

Mademki ibadetler ve dini kimlik Allah için yapılan pratikler. Hayatımız da neden tanrının etkisi bu kadar yok?

Bunun sebebi dindar görünmenin zihinsel karşılığı ile ahlakın zihinsel karşılığının aynı merkezli olmaması diye düşünüyorum.

Dindar kimlik sergilemek ve ibadetleri yapmak;  temelinde toplumsal alışkanlıklar, anne baba eğitimi ve isteği, arkadaş ve çevre baskısı, siyasi olarak çıkar ve korku kaynaklı geniş bir sosyolojik ve psikolojik etmenlere bağlı olabilir diye düşünüyorum.

Ancak ahlak insan zihninin, toplumsal bir özne olduğunun farkına varmasını, diğer insan kardeşleri ile eşit ve adil bir hayatı paylaştığını fark etmesini gerektiriyor.

Bir adım daha öteye giderek, empati kurmasını ve kendi için istemediği bir şeyi, diğer insan kardeşleri için istemeyecek kadar, başka insanların zihin ve duygu dünyasını hissedebilmeyi gerektiriyor.

Ahlak ve adalet duygusu bir insanın sadece kendi düşünce ve duygularını bilmesi ile mümkün değil. Aynı zamanda bir diğer insan kardeşinin zihin ve duygu dünyasına empati kurma becerisi istiyor.

Kendi çocuğu için bir siyasiden torpil isteyen bir baba, kendi duygu ve çıkarlarını fark etmiş oluyor. Ama bunu yaparak diğer bir baba ve çocuğun zihin ve duygu dünyasında yarattığı büyük yıkımı görememiş oluyor.

Bunları kazanmak için din yeterli olmayabilir. Hatta din belli üstünlük ve hakların sadece kendi dinine, kendi mezhebine ve cemaat, tarikatine hak olduğu düşüncesini aşılayarak haksızlıklara sebep bile olabilir.

Ahlak ve adaletin, din, ırk, mezhep..vs değerlerin üzerinde içimizdeki ilahi vicdanın bir yansıması olduğunu görebilmeliyiz.

İbadet ve dini kimliğin, ahlak ve adalet üretmede yeterli bir şart olmadığını görmemiz gerekiyor.

Ve bir sonraki düşünce adımı olarak ta, insanların günümüz için ilahi sorumluluğunun,

İçerisinde riya taşıma ihtimali olan ibadet ve dini kimlikten çok.

Riyasının az olması muhtemel, ahlak ve adalet ile mümkün olacağını görmemiz gerekiyor.

Mekke de putlara tapanlardan ayrışmak için, namaz dinin merkezi gibi görünebilir.

Ama bugün can yakıcı sorun, putlara secde değil.

Ahlak ve adalet ile toplumun derin acılar çekmesidir.

Din; toplumun canını yakan sorunlara, ilahi merhem olabilmektir.

Dr. Ahmet BULUT