USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

FİLİSTİN İÇİN "DAYANIŞMA BİR EYLEMDİR"

23-01-2022

FİLİSTİN İÇİN "DAYANIŞMA BİR EYLEMDİR"

Harry Potter (J. K. Rowling) isimli hayal kahramanının kitaplarını okuyanlar ve daha sonra o kitaplardan üretilen filmleri izleyenlerin aşina olduğu bir isim geçen haftalarda sosyal medya platformlarında örneklerine sıklıkla rastladığımız bir linçe maruz kaldı. Harry Potter filmleriyle tanınan Emma Watson, 64 milyon takipçi sayısı ile geniş kitlelere ulaşabilen Instagram hesabında daha önceden küresel ölçekte aktivistleri bir araya getiren grubun (BadActivistCollective) hesabından yayınlanmış bir paylaşımı yeniden paylaşarak Filistin halkı ile dayanışmasını göstermişti.

Gazete manşetlerinden kesilen harflerden yazılmış olduğu izlenimi veren Filistin için özgürlük eylemi yapan grup fotoğrafının üzerindeki yazıda, “Dayanışma bir eylemdir” ifadesi yer almaktaydı. Tabii böyle bir cümlenin ilk akla gelen anlamı, Filistin’in sorunlarının yıllardır hemen herkes tarafından konuşulduğu ama somut bir netice alınamadığıydı. Bu vurgu bir açık hava hapishanesine dönüşen Gazze’de ve Batı Şeria’da insan olmanın ayrılmaz parçası olan temel haklarından mahrum bırakılan milyonlarca Filistinli ile aktif bir şekilde dayanışma göstermek dini, dili, mezhebi, ırkı, meşrebi ne olursa olsun herkesin insani sorumluluğu olduğunu yeniden hatırlatmaktı. Fakat bu kadar insani bir temennide bulunmak bile mevcut İsrail rejimini rahatsız etmeye yetti. İsrail’in bir önceki Birleşmiş Milletler daimi temsilcisi olması dolayısıyla sağcı Likud Partisi’nin daha çok dünyanın farklı bölgelerindeki çalışmalarını yöneten World Likud’un başkanı Danny Dannon, Twitter hesabından Emma Watson’un paylaşımını alıntılayarak anti-semit yani Yahudi karşıtlığıyla suçladı ve “(hayali bir kolej olarak dile getirdiği) Gryfinndor Koleji’nden anti-semit olduğu için Emma Watson’a 10 puan” ifadesini kullandı. Bu iğneleyici paylaşım elbette sağduyu sahibi sosyal medya kullanıcıları tarafından tepkiyle karşılandı.

Bu tartışmalar sürerken içlerinde dünyaca tanınmış 40 Hollywood yıldızının olduğu isimler hafta içi Watson’a destek açıklaması yaptı. Açıklamanın merkezinde ise, “Eğer haksızlık karşısında tarafsızsanız, tarafınızı seçmişsinizdir” vurgusu vardı.

Filistin halkı ile aktif bir dayanışma arzusunu dile getiren bu cümlenin nasıl olur da Yahudi karşıtlığı anlamına geldiğinin normal bir zihin tarafından anlaşılması zaten mümkün değildir. Ama bir başka sosyal medya hesabı (JewishLiberation) yine normal zihinlerin asla anlayamayacağı bir açıklamada bulundu:

Filistin bayrağındaki renklerin İslam tarihinin çeşitli dönemlerinde hüküm süren Hz. Peygamber’den (S.A.V.) itibaren Emeviler (661-750) ve Fatimiler (909-1171) devletlerini sembolize ettiği, siyah-beyaz-yeşil renkler ile ilk dönem Hariciler ve sonradan Endülüs’ten modern Suudi Arabistan yönetimine kadar kullanılan kırmızı bayrağın bir bütün olarak İslam’ı temsil ettiği iddia edildi.

Ama bu paylaşımın kendisini oluşturan metin gerçekten akıllara ziyan bir iddiadan oluşmaktaydı: “Gerçekler. Filistin bayrağı, Batı Asya ve Kuzey Afrika’yı sömürgeleştiren Arap ve İslami imparatorlukları temsil etmektedir, bu devletler de Yahudileri katletmiş ve küçük düşürüp aşağılamışlardır. Dolayısıyla, eğer bu bayrağı destekliyorsanız Yahudilerden nefret ediyorsunuz demektir.” Böyle bir iddiaya nasıl bir karşılık verilebilir insan gerçekten bilemiyor. Bunu hem de 1492’de kastettikleri coğrafyanın bir parçası sayılabilecek İspanya’dan çıkarıldıklarında onlara kucak açan bir İslam ülkesi olan Osmanlı Devleti olduğu halde söyleyebildiler. Kim Yahudileri katletmiş? Bu nasıl bir açıklamadır, bu ifadeyi aklın, havsalanın alması mümkün değildir.

Tabii Emma Watson’a yapılan eleştiri ve suçlamalar bu kadar aklın sınırlarını zorlayacak seviyede değildir. Oyuncuya getirilen eleştiriler genellikle onun uzun bir süredir herhangi bir projede yer almadığı ve dikkat çekmek istediği için böyle bir yola başvurduğu yönündedir. Filistinlilere sahip çıkarak büyük bir projede yer almak ne kadar mümkün o da ayrı bir soru işaretidir.

Burada asıl üzerinde durulması gereken nokta şudur; iki milyon Filistinli insanın dışarıdan gelebilecek yardımların uzun süredir kesilmesi sebebiyle yaşadıkları tahammül edilmesi zor şartlara dikkat çekilmesi bile İsrail’i rahatsız etmektedir. Kabul edilemez bahanelerle insanların özellikle kadın ve çocukların dünyanın gözü önünde öldürülmesi artık sıradan hadiseler olmuştur. Dünya kamuoyunun tepkilerinin azalması ile cinayetler, haksız ve hukuksuz hapis cezaları, Filistinlerin evlerine el konulması, yerleşimcilere yeni konut projeleri vakaları artmaktadır.

Bu insanların feryat ve çığlıkları duyulmazdan gelinmekte, onlara yapılan zulümler manipülasyona tabii tutulmaktadır. En temel ihtiyaçları olan yiyecek, ilaç ve suya erişimleri oldukça kısıtlanan Filistinliler kendi seslerini duyuramamakta, fakat onların bu acılarına ortak olmaya çalışan dışarıdan sesler de bir şekilde engellenmektedir.

İsrail’in uyguladığı baskı ve zulüm politikaları kesinlikle hukukun, adaletin, insanlığın ortak konusudur. Siyasi kararlar ve politikalar dünyanın her yerinde eleştirilebilirken İsrail’e nedense bu konuda iltimas geçilmektedir. Yahudilik ile İsrail’in tek ve aynı şey olmadığı artık İsrailliler tarafından da kabul edilmelidir. İsrail’in yaptığı bir uygulamanın eleştirilmesi kesinlikle Yahudi inancının, milletinin eleştirildiği anlamına gelmez. Çünkü iki olgu birbirinden farklı şeylerdir. Yine İsrail’e getirilebilecek herhangi bir eleştiri de asla Yahudilere inançlarından dolayı bir saldırı olarak algılanmamalıdır. Bir inanca saldırı en başta İslam inancının özüne aykırıdır. “Sizin dininiz size, benim dinim bana” ayeti bunun en açık delillerindendir. Anti-semitizm kavramı tekrar ve yeniden tarif edilmeli ve İsrail’in uluslararası hukuku ilgilendiren uygulamaları ile din ve kutsal alanın konuları birbirinden ayrılmalıdır. Bu arada Filistinlerin uğradığı zulümleri engelleme mücadelesini canı pahasına veren Rachel Corrie’nin de bir Yahudi olduğu unutulmamalıdır. 16 Mart 2003’te Refah’ta Filistinli bir ailenin evinin yıkılmasına engel olmak için elindeki megafon ile İsrail buldozerlerinin önüne çıkmıştı. Dururlar diye düşünmüştü. Ancak buldozer ve yıkım araçları onun bedeninin üzerinden geçti. Onu katlettiler. Rachel bugün “Filistin’in Kızı” olarak gönüllerdeki yerini silinmez bir şekilde korumaya devam ediyor. Yani anti-semitizm bir nefret suçudur ama dünyadaki dindar Yahudilerin de olduğu gibi anti-Siyonist olmak barış ve huzur isteyen herkesin boynunun borcudur.

Son olarak şunu da ifade etmek gerekir; daha önce Emma Watson gibi dünyaca ünlü şarkıcı ve oyuncuların Filistin halkının haklarını destekleyen paylaşımlarının bu platformlarca silinmesi artık çoğu kimse tarafından normal gibi karşılanır olmuştu. Umarız bu son paylaşım silinmez de Filistinlerin sesinin bütün dünyada duyulmasına az da olsa katkısı olur.

Mustafa KAYA