USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

KUMAR ( 1 )

06-01-2021
Gaziantep - Nizip ilçesinin bir dere köyünde öğretmenliğimin ilk yılıydı. Köy ; Fırat Nehri ‘ nin bir kolu olan dere boyunca uzanan çınar ve kavak ağaçları arasındaki tek ve iki katlı beton ve ara ara kerpiçten yapılı dibi dibine sıralanmış evleriyle , yemyeşil sevimli bir köy dü. Asfalt yoldan oldukça çukurda olan köyün , bir tepesine okul ve lojman inşa edilmiş, diğer tepesinde fıstıklık ve zeytinlik bahçeleri vardı. Köyün içine inmek için erezyon ve sele önlem olarak teraslandırılmış basamaklardan inip çıkmak gerekiyordu. Okulun lojmanında okul Müdürü ve ailesi kalıyordu. Köy evleri okula uzak olduğundan İlçe Millieğitim Müdürü okulun içinde harita odası olarak kullanılan bir odayı bana tahsis etmişti. İçinde birde ancak On metrekarelik olan küçük erzak odasını da mutfak olarak tanzim etmiştik. Annemle küçük ama şirin evceğimize yerleşmiştik . Ben , 1. , 2. ve 3. sınıfları Müdür 4. ve 5. sınıfları okutuyordu. Bir Pazartesi sabahıydı. Okul bahçesinde İstiklâl Marş ‘ ımızı ve Ant’ ımızı okuttuktan sonra öğrencilerimi sınıfa aldım. Yoklama esnasında bardaktan boşanırcasına sağanak bir yağmur başladı. Her sınıftan en az dört , beş öğrencim yoktu. Haftanın ilk günü devamsızlığın nedeni , annelerinin yaptıkları yoğurt ve peynirlerin yanı sıra taze yumurta ve inek sütlerini anneleriyle birlikte Nizip ‘ de köy pazarında satmak için gitmeleriydi. Genelde erkek öğrencilerim Pazartesi günleri devamsızlık yaparlardı. Emine o gün de okula gelmemişti. Yoklama defterini kontrol ettiğimde o ay Emine ‘ nin bir hafta devamsızlık yaptığını farkettim ve çok yakın komşusu olan Müslüm ‘ e : - Müslüm Emine neden okula gelmiyor yavrum biliyor musun ? Müslüm başını yere eğdi bana cevap vermedi. Elimdeki kalemi masaya bırakarak oturduğu sıranın yanına yaklaştım. - Müslüm , sana bir soru sordum neden cevap vermiyorsun çocuğum ? “ - Öğretmenim Emine evde kardeşlerine bakıyor. “ - Annesi nerede peki ? - Annesi gitti Öğretmenim. - Nereye gitti çocuğum ? - Babasının evine ! Başka arkadaşlarının dikkatini çekmesin diye soru sormaktan vazgeçerek : - Tamam yavrum. Dersten sonra çıkışta seninle biraz konuşalım olur mu ? - Tamam öğretmenim dedi ve yerine oturdu . Okul paydasından sonra Müslüm ‘le birlikte Eminelerin evinin önündeydik. Eve gelinceye kadar da bir hayli ıslanmıştık. Müslüm ‘ e teşekkür ederek evine gitmesini söyledim. Kapıyı çaldım, Emine karşımdaydı.Elinde biberon , saçı başı dağınık , gözleri sanırım uykusuzluktan şiş , üstü başı perişan haldeydi. İçeriden avaz avaz bağıran bir çocuk ve ağlayan bir bebek sesi geliyordu. Beni karşısında görünce çok şaşırmıştı. - Emine ‘cim nedir bu halin ! Annen nerede ? Ağlamaklı bir bakışla yüzüme baktı ve başını yere eğdi. Elimle hafifçe çenesini kaldırdım , gözlerine baktım. Gözleri ağlamaktan kan çanağı gibiydi. Ağlayan bebeğin yanına koştu, onu kucağına aldı. Çizmelerimi çıkartarak eşiklikten odaya girdim. Oda buz gibiydi. Soba yanmıyordu. Sanırım Yakmaya çalışmış , becerememişti. Sobanın etrafına odun parçacıkları ve bağ çubukları saçılmış, yarı yanmış kağıt parçacıkları birikmişti. Soğuktan ve açlıktan ağlayan kardeşleri O ‘ nun paniklemesene neden olmuş, dokuz yaşındaki bir kız çocuğunun annelik görevini üstlenmesinin ona çok ağır geldiği gün gibi aşikârdı. Bir eliyle biberonu bir buçuk yaşında olduğunu tahmin ettiğim bebeğin ağzına tıkarken, eteğinden sürekli çekiştiren dört yaşlarında diğer erkek kardeşi ! Bu manzara karşısında beynimden vurulmuşa döndüm. O arada açık olan kapıdan ilk defa gördüğüm bir kadın girdi. Elinde buharları çıkan bir büyük bakır tasta çorba vardı. Bir elinde de bir deste yufka köy ekmeği. Elindekileri küçük bir masanın üstüne bırakarak : “ - Hoşgeldin hocam ! “ Dedi . Yere eğilmiş odun parçalarını toplamaya çalışıyordum. Bir an önce sobayı yakma çabası içindeydim . - Aman hocam ! Estağfirullah ! Siz zahmet etmeyin, şöyle oturun ! Diyerek yer minderini gösterdi. Sobanın etrafındaki kurumuş asma dalların tutuşturmak için sobaya doldurdu. Yerdeki kağıtları kibritle yakarak sobaya attı. Biraz sonra sobadan çıtırtılar gelmeye başladı. Odaya tatlı bir sıcaklık yayıldı. Ben de hâlâ Emine ‘ nin eteğini çekiştiren kardeşini mindere oturttum , çorbadan kaşık kaşık ağzına koymaya çalıştım. Çocuk beni yadırgadığı İçin önce ağzını açmadı. Daha sonra çantamdan çıkartıp gösterdiğim çikolatayı görünce: - Bak Ahmet, eğer çorbanı içersen , sana bu çikolatayı vereceğim anlaştık mı ? Ama önce çorba , sonra çikolata tamam mı ? Ahmet ‘ in karnı doyunca ve çikolatayı da yiyince keyfi yerine geldi. Sobanın yanına kedi gibi pustu, bir süre sonra oracıkta uyudu. Sıcak sobanın yanında mamasını yiyen bebek de Emine ‘ nin kucağında uyudu kaldı. Gittim mutfaktan bir çorba kasesine çorba doldurdum, biraz da köy ekmeği bir tepsiye koyarak Emine ‘ ye oturup yemesini söyledim. Benim yanımda yemek yemeye biraz utandı . Yemezse kalkıp gideceğimi söyledim. Komşuları islim Bacı geldi yanıma oturdu. - Nedir bu hal İslim Bacı ? Bu çocukların anneleri nerede ? - Valla hocam Hatça ‘ yı dün evveli gün ( önceki gün ) iki kardaşı çekti zornan apardılar. - Nasıl yani ? Nereye götürdüler ? - Babasının evine ! - Nasıl yaaa ... ? Bu üç küçük çocuğu nasıl bırakır gider ? - Gendi getmedi ki hocam ! Kardaşları çeke çeke arabaya bindirip götürdüler . - Allah, Allah ! Olur şey değil ! - He valla ! Bu herif adam olanaca bu kapıya adım atmayacak ! Aha gendi, aha uşakları.. . Ne halı varsa görsün! Deyi küfürü basa basa Hatça ‘ yı götürdüler. Çocuklarımı atıp gedemem!!! Deyi Kadıncağızın feryadı köyü iniletti... Gözünün yaşına bakmadan apardılar. ( götürdüler ) - Peki bu çocukların babaları nerede ? - Allah babalarının boyu bosu devrilsin ! Aha kahvede humar oyney ! - Kumar mı oynuyor ? E.. bu çocukları nasıl bu halde bırakıyor ? Hiç vicdanı , merhameti yok mu bu adamın ? 2. Bölüm ike DEVAM EDECEK ! AYSEL MASMANACI BEŞOĞLU Eğitimci şair ve yazar