USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

Saadet Partisi Ne Yapmaya Çalışıyor?

05-06-2022

Saadet Partisi Ne Yapmaya Çalışıyor?

Doç. Dr. Necmettin Çalışkan dostumuz geçtiğimiz Perşembe günü köşesinde “Altılı Masa ve Saadet Partisi” başlıklı bir yazı kaleme aldı. Çok önemli tespit ve değerlendirmelerin olduğu bu yazı, Saadet Partisinin mevcut duruşu hakkında önemli ipuçlarını içeriyordu.

Bu doğrultuda bendeniz de bugün Saadet Partisinin mevcut siyasi atmosferdeki konumu ve yapmaya çalıştıkları ile ilgili kanaatlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.

Şurası artık apaçık bir gerçek ki, Saadet Partisinin karşı karşıya kaldığı “mahalle baskısı” anlaşılabilir değerlendirmeler ve eleştiriler olmanın çok ötesine geçmiş durumda. Doğrudan hükmi şahsiyete dönük kimi saldırıların amacının maalesef üzüm yemek olmadığını çok rahatlıkla söyleyebiliriz.

Buradaki mahalleden kastımız, dün genelde Millî Görüş partilerine oy vermiş, bugün için ise çoğunlukla tercihini iktidar lehine kullanan ve her geçen gün içine kapanmaya devam eden toplumsal kesimlerdir.

Özellikle altılı masada CHP’nin varlığı üzerinden, aynı 1980 öncesinde olduğu gibi, ileri sürülen iddialar iktidarın özel trol stratejileri ile diri tutulmaya çalışılıyor.

Bu söylemler de “kemik sızlatma”, “çizginin dışına çıkma”, “rotayı terk etme”, “istikametten ayrılma” gibi ifadeler üzerine şekilleniyor. Oysa Millî Görüş hareketinin tarihini bilenlerin, Necmettin Erbakan Hoca’mızın siyasette varoluş mücadelesini idrak edenlerin, Saadet Partisinin bugünkü duruşunu anlamaları için çok zahmete girmelerine gerek yok. Çünkü Millî Görüş hareketinin siyaset sahnesine çıktığı ilk andan itibaren öne çıkan en önemli vasfı, kendi rengini muhafaza ederek toplumun bütün kesimleriyle iletişim kurabilme becerisidir.

Şimdi herkesi şu soruların cevaplarını düşünmeye davet ediyorum.

Kıbrıs Barış Harekâtı gibi yakın tarihimizin en önemli siyasi ve askeri başarısının altına imza atan, adaya barış ve huzuru getiren iktidar CHP-MSP koalisyonu değil miydi?

Ağır Sanayi Hamlesi Adalet Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisi ile kurulan Milliyetçi Cephe koalisyonları dönemlerinde yapılmadı mı?

D-8 gibi önemli bir organizasyon kendisini merkez sağ olarak tanımlayan Doğru Yol Partisi ile birlikte hayata geçirilmedi mi?

Soldan sağa her partiyle koalisyonları, ittifakları, seçim işbirliklerini hayata geçiren bizzat Erbakan Hoca’nın kendisi değil miydi?

O yıllarda maslahat gütse Millî Görüş hareketini bugünlere taşıyabilir miydi? “Yeşil komünist” iddialarından çekinseydi, ülkenin yakın siyasi tarihinin en önemli hareketini ayakta tutabilir miydi?

Günü kurtarmayı düşünse, geleceğe dair umutların canlı kalmasını sağlayabilir miydi?

İtibarsızlaştırma oklarından korkup edip geri adım atsa özgün ve özgür bir şekilde yoluna devam edebilir miydi?

Saadet Partisi bugün bütün bu tecrübelerden istifade etmiyor da ne yapıyor şimdi? Maksatlı üretilmiş söylemlerin hedefinin ne olduğunu anlamak için uzman olmaya gerek var mı?

Bunun yanında ülke sorunlarının çözümünün siyasetle ilgilenmekten, siyasi mücadelenin gayesinin de iktidarı hedeflemekten geçtiğini en iyi aslında Saadet Partililer bilir. İçlerinde Erbakan Hoca’nın Odalar Birliği Genel Sekreterliği’nin ardından siyasete iktidar olmak ve ülke sorunlarına müdahale edebilmek için girdiğini bilmeyen yoktur. Hâl böyleyken bugün Saadet Partisi sadece kendisini düşünse, çıkarcı hesaplar üzerinden adımlar atsa bunca operasyona muhatap olmadan istediklerini kolayca elde edemez miydi?

Ancak ülkenin içinde bulunduğu siyasi, sosyal ve ekonomik problemler dün olduğu gibi bugün de önceliği ülke meselelerine vermeyi zorunlu kılıyor. Bu noktada şu soru çok büyük önem arz ediyor; bu gerçekler ortadayken başka şekilde hareket etmek Saadet Partisinin kendisini inkârı anlamına gelmez mi? Altılı masada yer almanın ana gerekçesini de aslında bu bakış oluşturuyor. Bu masada herkes sorunlara ortak çözümler üretmek için önemli bir gayret ortaya koyuyor. Masanın tarafları toplumda iyice dejenere olan, içi boşaltılan asgari müşterekleri muhafaza etmenin mücadelesini veriyor.

Ötekini anlamanın ülke için ne denli önemli olduğu gerçeğini herkes bizzat kendi yaşamında eyleme dönüştürmeye çalışıyor. Kolay mı, elbette değil.

Ancak ayrıştırmanın, ötekileştirmenin, kamplaştırmanın siyaset kurumunu esir aldığı bir ortamda, makulü ortaya koymak sosyal barış ve geleceğimiz için hayati derecede önemlidir. Diğer partiler gibi Saadet Partisi de işte azami derecede bu sorumluluk bilinciyle hareket ediyor.

Mevcut iktidar uzun zamandan beri, bu bir araya gelişi karalamaya çalışıyor. Peki, siyasetin en önemli unsurlarından birisi de toplumun farklı kesimlerine hitap ederek onların sorunlarına çözüm bulmak ve refahın tabana yayıldığı huzurlu bir ortam oluşturmak değil midir? Eğer farklı seçmen tabanlarına sahip siyasi partiler bir araya gelerek birbirlerinin endişe ve çekincelerine dikkat ederek bir yönetim ortaya koymaya çalışıyorlarsa bunun kime, nasıl bir zararı olabilir? Aslında ülkemizin denge ve denetlemeden uzak “seçimleri kazandıktan sonra her istediğimi yapabilirim” anlayışı ile yönetilmeye çalışılmasının korkunç sonuçları herkesin malumudur. İktidarın her fırsatta oylarını artırmak için içeride kimlik siyaseti gütmesi, dışarıda ise seçmenlerin sadece duygularını kabartacak girişimlerde bulunması kendisine herhangi bir faydası olmayan, ülke için ise tehlikeli ve kabul edilemez bir noktaya gelip dayanmıştır. Eğer kendileri iktidardan uzaklaşırsa özellikle muhafazakâr kesimin kazanımlarının kaybedileceği korkusunu yaymak, hedefi taban konsolidasyonu olan özel bir stratejidir. Amaç insanları tam manasıyla endişeye sevk etmektir.

Bu söylem üzerine korku siyasetine prim veren kesimler de böyle bir propaganda karşısında iktidarın diliyle Saadet Partisine karşı bir tavır almaya zorlanmaktadır. Kendi yaptığı icraatlar ile değil de insanların korkularına hitap eden bir dille siyaset yapmanın hiçbir faydasının olmadığı geçmişte kaç defa görülüp tecrübe edilmemiş midir? Yakın siyasi tarihimiz bu başarısız örneklerle dolu değil midir?

Dışarıda ise kapalı kapılar ardında gerçekleşmesi gereken pazarlıklar sadece oyunu artırabilmek için iç siyasetin konusu yapılmaya çalışılmaktadır. Mesela bazı ülkelerin NATO’ya girmeleri hususu elbette bizim için önemli bir pazarlık konusu olabilir. Ama bu konunun içeride iktidarın yaptığı en önemli bir icraatmış gibi sunulması, ülkenin dünya kamuoyunda itibar kaybetmesine sebep olabilmektedir.

Benzer şekilde, bir sınır ötesi operasyon da içerideki kamuoyunu etkilemek adına değil, eğer yapılacaksa, ülkenin azami menfaatleri gözetilerek ve olabildiğince kamuoyu desteği sağlanarak, bütün boyutları masaya yatırılarak gerçekleştirilmelidir.

Erbakan Hoca’mız koalisyonla iktidar ortağı iken, Kıbrıs’a yapılan müdahalenin başarısı da diplomatik yolların takip edilmesi ve tabir caizse davul zurna ile ilan edilmeden yapılmasında gizlidir.

Diğer taraftan aynı iktidarı oluşturan partilerin ittifakında olduğu gibi ittifaklarda belki siyasi partilerin diğer ortaklarla işbirliği yaparken her zaman kendi tabanlarının beklentilerinin tam olarak karşılanamaması da bir yere kadar anlaşılabilir bir durumdur. Ama iş başına gelmeden yapılacak müzakereler ve mutabakat ile her kesimin bir şekilde memnuniyeti temin edilebilmesi mümkündür.

Saadet Partisinin yarım asrı aşan tarihinde, bu ülkenin aleyhine hiçbir yanlışının olmaması ve hiç kimseyi kandırmadan ve hiç kimse tarafından kandırılmadan hep ülke menfaatlerini gözeterek hareket etmesi bugün aklıselim sahiplerinin kabul ettiği bir gerçektir. Bu gerçek de bir sonraki iktidar döneminde kazanımların korunması adına Saadet Partisinin sigorta vazifesi yapacağının kanıtıdır. Eğer bir kişi, grup, yapı bunları anlamaktan uzaksa veya anlamamak için özel gayret gösteriyorsa Millî Görüş hareketinin var olma hikâyesinden haberdar olmamış demektir.

Mustafa KAYA