USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

“Ya Rab, Bu Uğursuz Gecenin Yok mu Sabahı?”

22-10-2023

Yıllardır paspas altı edilen ve görmezden gelinen her şey Gazze'de yaşanan son gelişmelerle bir kez daha gündemimize oturmuş oldu. Ancak bu gündeme geliş öncekilere benzemiyor. Birçok açıdan farklı sonuçları ortaya çıkacak gibi bir manzara her yere hâkim ve herkesteki genel kanaat da bu yönde.

Apertheid bir rejimin yıllardır uyguladığı çeşitli baskı ve yıldırma politikaları hakkında tek kelime etmeyen Batı medyası, adeta bir açık hava hapishanesinde yıllardır baskı altında yaşamaya çalışan Gazze halkının direnişiyle gözlerini Filistin’e dikti. Sanki bu zamana kadar oralar güllük gülistanlıktı. Sanki Gazze diye bir yerin varlığından şimdi haberdar olmuşlardı.

Önce Filistinli dedelerin sattığı topraklar konuşuldu. Tarihsel veriler, bu toprakların büyük çoğunluğunun işgalle talan edilerek alındığını gösterse de bu konu her zamanki gibi gündemimizi meşgul etti. İşgali meşru zemine oturtmak adına sanki hiçbir zorlama olmamış, aksine her bir zerre toprağı satılmış gibi gösterilen Filistin haritası sosyal medyada elden ele dolaştırıldı.

Tam da burada herkesin aklına gelen ama bu tezi sunanların bir türlü cevaplayamadığı soruyu sormak istiyorum. Bugün Lübnan ve komşu ülkelerde Filistin mülteci kamplarındaki binlerce ailenin halen boyunlarında taşıdıkları ve nesilden nesle emanet ettikleri anahtarlar satılmış evlerinin anahtarları mı, yoksa zorla ellerinden alınan evlerin anahtarları mı? Nekbe gibi bir hadiseyle yurtlarından sürülen bu insanlar evlerini satıp mı yollara düştüler?

Sanki tozpembe bir dünyada yaşıyormuşuz gibi zalimliği, ahlâksızlığı zaten yıllardır zulüm altında yaşayan, sahipsiz bir halka yıkmak işin en kolay yolu.

İki haftadır yaşananlar, işgalin evlerinden ve yurtlarından ettiği, baskı ve zulümle yıldırmaya çalıştığı bir halkın dünyaya bu gerçeği canlarıyla, kanlarıyla anlattığı bir felaket tablosudur. Hastane vurmak ve orada yüzlerce insanı öldürmek gibi bir katliama imza atan İsrail, Filistin halkının hangi şartlar altında yaşamaya çalıştığını görmek istemeyen gözlere bile kendi elleriyle gösterdi. İnsanlık tarihine kap kara harflerle yazılan ve gelecekte sorumluların mutlaka hukuk karşısına çıkarılacağı bir delil böylece kayıtlara girmiş oldu.

İsrail hapishanelerinde işkence görmemiş, şehrinin suları ve elektrikleri kesilmemiş, defalarca füze saldırılarına maruz kalmamış, su kuyuları kurutulmamış, tarım arazileri yakılmamış, geçim kaynağı olarak sığındığı teknesi batırılmamış, abluka altına alınmamış ve en küçük ihtiyacına bile kilometrelerce uzanan tünellerden geçerek ulaşmamış olanların Filistin halkını anlaması çok zor.

Ancak tüm bu yaşananlara rağmen bir toplum halen işgal ve zulme karşı duruşunu gösterebiliyorsa başta Batı ülkeleri olmak üzere bütün dünyanın, şayet en küçük bir vicdan kırıntıları varsa yaşananlardan dersler çıkarması gerekir.

Öte yandan 1947 yılında Hayfa Limanı’nda bir gemide “The Germans destroyed our families and homes - don’t you destroy our hopes. Almanlar ailelerimizi ve evlerimizi yerle bir etti. Siz umutlarımızı yıkmayın” yazılı bir pankartla geldikleri topraklarda işgali temel hedef görüp, bugün tam anlamıyla bir işgal devletine dönüştülerse, Gazze halkını güneye yönlendiriyor ve halkı yönlendirdiği güneyi vuruyorsa, yaralılara müdahale etmeye giden ambulansları hedef alıyorsa, dönüş yolundaki ambulansların güzergâhını ve ambulansların ulaştıkları hastaneye saldırıyorsa bu bir terör devleti yaklaşımı değilse nedir?

Bizler, yıllardır olduğu gibi mazlum Filistin halkının yanında olmaya devam edeceğiz. Her karanlık gecenin mutlaka bir sabahı vardır.

Yazıyı çok iyi hatırlayacağınız bir cümleyle bitirmek istiyorum.

“Zulüm ebedi olamaz, kötülük mutlaka hüsrana uğrayacaktır.”

Mustafa KAYA