Zeytinli Köyü‘ ne yaklaşmamıza 200 metde var yok, iki askeri jip ve bir de polis arabası gördük. Yolda seyreden araçları el kaldırarak durduruyorlardı. Şöförün
“ Kaçak eşyaları olanlar zulaya saklasın “ demesiyle minibüste bir kıpırdaşmalar, telaşlı konuşmalar başladı. 70'li yıllar. Kilis'te kaçakçılığın dönemlerinin neredeyse altın devriydi(!) Suriye - Halep kapısı sürekli açıktı. Yurdun her yöresinden gelen insanlar Öncüpınar sınır kapısından sadece kimliklerini göstererek Suriye'ye geçiş yapabiliyor, orada fiatı Türkiye'den daha ucuz olan en çok kaçak çay, toz şekeri, giysiler, yazma boncukları, iskambil kağıtları, tükenmez ve kurşun kalem, oraya mahsus adına “ sihirli ruj dedikleri pembemsi ve dudaktan bir iki gün silinmeyen rujlar, sürme, esans gibi şeyleri alır, Kilis'te pasajlarda veya en çok ta İstanbul ‘ da Kilis Pazarı dedikleri TAHTA KALE ‘DE maliyetinin iki üç katı fazlası ile satarlardı .Arka koltukta iki adam , hem fısıldaşıyor , hem de kıpır kıpır bir doğrulup, bir oturuyorlardı.Sesleri de tam kulağımın dibinden geliyordu.
-Lan Mehemet Polis!!!!
- He lan ! B..u yedik biz olum!
- Nasıl edek lan?
- Nereye saklıycık boncukları , çayııı?
- Neblim( ne bileyim) oğlum?
- Lan oğlum yaklaştık bir çare düşün ?
- Bir torbasını sen , birini de ben koltuğun altına saklayalım !!
- Ya İskambil kağıtlarını? Onu da dağıt oturanlara. Birer ikişer deste arvatlara (bayanlara )verek mi ?
-Eeee.. Oğlum amonyak mısın? ( o sözcüğü söyleyememişti “ manyak mısın “ arvatlara niye vericik ?
- Geri zekalı! Arvatlara kefimizden mi vericik? Arvatları polisler yoklamazlar eyip deği! ( ayıp olmasın diye ) Henek deyi ( laf olsun diye ) söylor işte!
- Yav çeneg düşe! Hös te( sus ) elingi tez tut. Aha yaklaştık!
- Acı bacılar, ne var şu kağıtları , boncukları birer ikişer pölüşüng ( paylaşın ) ! İnsanlık adına, Allah uçun ( İçin) ne var ! İçimden lıkır lıkır gülüyordum. Hıh! İnsanlık adınaymış ? Ne insanlık ama! Bir de duygu sömürüsü yapmazlar mı?
Yanımdaki şişko teyze Susmuşken yine söylenmeye başladı.
- Yeri ... kırangiresiceler!!! Sizing yüzünüzden biz de mi hepis ( ceza evi) mi yatak !!! Begene ( bana ne) ben almam! Hecil heremil ( Hac'ca gitmiş) adamlar bir de kaçakçılık mı edicim bu yaştan sonna ( sonra)
- Alma deyza alma! Senge al değen mi oldu ? Şaştın bu Heciliying den sen de ! Töbe yarabbim töbeee! Bizi halımıza da ( halimize ) komollar.
Bir de baktım ki ayağımın dibine bir paket yuvarlanıverdi! Ayak topuğuğuma deydi, paket orada da kaldı . Sonra da kucağıma bir torba düştü! Benim karşı taraftaki ikili koltuktaki adam da oldukça düzgün konuşuyordu.
- Evladım! Kadın doğru söylüyor. Bizi niçin suçunuza aley ediyorsunuz?Şöförün arkasındaki iki kişide anladığım kadarıyla kalem ve ruj saklıyorlarmış..
- Ne var Ne var? Suç işloruk ta adam mı öldürdük! Onun bunun namusuna mı göz diktik biyeherif? Aboooo... ne kötüsügüz!
Artık kendimi zor tutuyordum. Bana susmak düşerdi ama, sabrımın sınırını da zorluyordum Neredeyse minübüstekilerin yarısı kaçakçıydı. Bana da bir laf söyleseler altından nasıl kalkacaktım? Ama bu haksızlıklara da dayanamıyordum. Yardım etsem , bu iş Zeynep ve Ali' ye yardım etmenin çok dışında bir olaydı.. Hakkeden, hallettiğini bırak yaşasın! dedim kendi kendime.. Kucağıma düşen. torbayı da ayağımın altına yuvarlandı. Bizim ön koltuklarda oturanlar da:
- Bak Ökkeş! Biz malları beraber aldık. Parasını ben verdim. Ben memurum. Eğer yakalanırsam mesleğim elden gider. Yakalanırsak suçu sen üstüne alırsın. Avukat tutar , seni kurtarırım. Yoookkk eğer yakalanmazsak malların parasını ben alırım sana urubunu( çeyreğini ) veririm ! Anlaştık mı? İşte o an sabrım taştı. Her ne kadar gençkız isem, edepli olmam gerekiyorsa da, memur olan Ökkeş e bütün cesaretimi toparlayarak:
- Beyefendi , konuşmalarınızı istemeyerek ve midem bulanarak duydum ! Siz kendinizi ne sanıyor dünüz ? Ayıp değil mi bu yaptığınız ? Mallarınız mı her neyse, aldığınız şeylere üç kuruş para verdiniz diye, yakalanırsa adamı yargılatacaksınız, yakalanmazsanız karın dörtte üçüne konacaksınız! Var mı böyle birşey ? Bu Ne bencillik ? Bu Ne gaddarlık? Bir de Devlet memuru olacaksınız! Yazıklar olsun size!
- Sana ne bacım! Sen ne karışıyorsun! Elinin hamuruyla yerinde rahat otur!
-Niye karışmayacakmışı? Öyle mi! Elimin hamuruyla öyle mi?
Tam o sırada Hano Abi koltukların arasından sanki ışınlanmışcasına uçtu ... geldi adamın yakasını tuttu Sarsmaya başladı... Öfkesinden kıpkırmızı kesilmiş, şişen avurtlarından dişlerini sıkıp gıcırdattığı, faltaşı gibi ayırdığı gözlerinden belliydi.
- E...k Öp..u eşk! En lan aşağı.. Sen kime henek söylon? Lan o benim bacım taman .. it! Gel ... gel aşşağı..
- Hano Abi lütfen! Dememe kalmadı, minibüsün önünde polisler ve jandarma el ederek minibüsü durdurmuşlardı bile...
AYSEL MASMANACI BEŞOĞLU
Eğitimci şair ve yazar